EMANET NEDİR ?
Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:
— Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara crzettik. Onlar
onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan ürktüler« (43)
Âyet-i kerimedeki «emanet» in mânası, karşılığında sevap
yahut ceza tahakkuk eden ibadet ve farzlardır.
Kurtubî'ye göre «emanet» bütün din görevlerini içine
alır,âlimlerin çoğunluğunun görüşü ve sahih fetva bu şekildedir. Fakat
ayrıntılarda çe-şitli görüşler vardır. îbni Mes'ud'a göre âyet-i,kerime, mal
güvenliği ile ilgilidir, emanetler ve benzeri gibi. Yine ona isnad edilen başka
bir gö-rüşe göre âyette bütün farzlar kasdedilmekle birlikte özellikle mal
gü-venliği sözkonusudur.
Ebu Derda «cünübluktan arınmak emanettir» der. İbni Ömer
«insan vücudunda Allah'ın ilk yarattığı organ cinsiyet uzvudur. Sanki Allah
ku-tuna «bu uzuv,senin uhdene tevdi edilmiş bir emanettir, onu mutlaka yerinde
kullan,onu koruduğun müddetçe ben de seni korurum» demlştir. Buna göre cinsiyet
uzvu bir emanettir, söz gibi emanettir, kulaklar birer emanettir,dil bir
emanetir,karın,eller ve ayaklar birer emanettir.Emaneti korumayanın imanı
yoktur.
Hasan
der ki, «emanet göklere, yere ve dağlara arzedildi, bunların hepsi
içindekilerle beraber titrediler. Çünkü Allah onlara teker teker «eğer emaneti
iyi kullanırsan seni mükâfatlandırırım, eğer kötüye kullanırsan cezalandırırım»
diye buyurdu.
Bunun için her biri «hayır» cevabını verdi.
Mucahid (rehimehullahu) der ki, «Allah Hz. Adem'i yarattığı
za-man emaneti ona da ayni şartlarla teklif etti. Adem «onu yükleniyorum» dedi.
Hiç şüphesiz Allah emaneti göklere, yere ve dağlara mecbur
tuta-rak değil, onları gönüllü bırakarak arzetmiştlr. Yoksa eğer onu onlara,
mecbur tutarak teklif etmiş olsaydı, onlar da onu üzerlerine almaktan
ka-çınmazlardı.
Kaffal ve onun görüşünde olanlara göre âyetteki
«arzetme, teklif etme» ifadesi sembolik (temsilî) dir. Yani gökyüzü, yer ve
dağlar, bütün iriliklerine rağmen, eğer emaneti yüklenmeye elverişli olsalardı,
karşı-lığı olan mükâfat ve azabın önemi yüzünden, şeriatı omuzlamak bunlara
ağır gelirdi Demektir ki, şeriatı yüklenmek, göklerin, yeryüzünün ve dağ-ların
kaçınmasını haklı çıkaracak kadar dev bir iştir.
Bununla
birlikte ulu Allah'ın «insan onu yüklendi» diye belirttiği üze-re, insanoğlu bu
yükün altına girmiştir. Yani Hz. Adem tohum âleminde zürriyeti belinden
çıkarken ve onlardan Allah'ı tanıyacaklarına dair söz alınırken kendisine
arzedilen emanetin sorumluluğunu benimsemiştir.
Ulu Allah âyet-i kerimenin devamında «hiç şüphesiz o, (yani
insan) çok zalim ve pek cahildir» buyuruyor. Demektir ki, o, bu yükü
yüklenir-ken nefsine ağır şekilde zulmetmiştir, ayrıca yüklendiği sorumluluğun
ağırlığı hususunda pek cahildir veya Allah'ın emirlerinin ne olduğunu
bil-memektedir.
İbni Abbas'dan (R.A.) rivayet edildiğine göre şöyle
buyuruyor: Ema-net, Hz. Adem'e arzedildi, «bunu içindekilerle birlikte al, eğer
itaat eder-sen seni affederim. Eğer emrimi kırarsan seni azaba çarptırırım»
denildi. Hz. Adem «peki, onu içindekilerle birlikte kabul ediyorum» diye cevap
verdi. Fakat o günün ikindisi ile akşamı arasındaki kadar bir zaman he-nüz
geçmişti ki, Hz. Adem yasak ağacın meyvasını yedi. Ne var ki, Allah hemen
rahmetini arkasından yetiştirdi de kusuruna karşılık tevbe «ede-rek yine doğru
yola döndü.
«Emanet» kelime olarak «iman» kelimesi ile ayni köktendir.
Buna göre Allah'ın emanetini koruyan kimsenin Allah da imanını korur.
Pey-gamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyurur:
« — Emanete karşı titizlik göstermeyenlerin imanı
yoktur.Sözünde durmayanın dini de yoktur.»
Bu konuda bir şair şöyle der:
Korkarak hiyanete razı olanın boynu devrilsin!
O yüzden emaneti korumaya yan çizenin
Dini ve insanlığı bir yana bırakarak başını alıp gitmiştir.
Yaşadıkça başına gelecek belâlar birbirini takip edecektir.
Diğer bir şair de şöyle der:
Hıyanete boyun eğmeği huy edinen kimse
Pek kısa zamanda sıranın kendisine gelmesine lâyıktır.
Zilletler durmadan elemlerini yağdırırlar
Zimmetine hıyanet edenler ile sözünü tutmayanlara.
Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
-« Mü'min hıyanet ve
yalan ile ilgisi olmayan her huyu edinebilir.» Peygamber'imiz (S.A.S.)
buyuruyor ki:
— Ümmetim, emaneti
ganimet ve sadakayı angarya saymadıkça iyi yoldadır» Peygamber'imiz (S.A.S.)
buyuruyor ki:
— Emaneti güvendiğin kimseye teslim et, sana hainlik edene
sen de karşılık verme.»
Buharî ile Müslim'de Ebu Hureyre'den (R.A.) rivayet
edilerek nakle-dildiğine göre Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:
— Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler,
verdiği sözü tutmaz, uhdesine verilen emanete hiyanet eder.»
Demektir ki, münafık bir kimseye birisi güvenip bir sır
verse hemen hıyanet ederek onu başkalarına açar, uhdesine maddî bir emanet
tevdi edilse onu inkâr ederek veya korumayarak veyahut izinsiz kullanarak ona
karşı hıyanet eder.
Emaneti korumak, mukarreb meleklerin, peygamberler'in
sıfatı ve Allah korkusu taşıyan iyilerin huyudur. Ulu Allah (C.C.) şöyle
buyurur:
— Hiç şüphesiz Allah size emanetleri lâyık olanlara
vermenizi em-reder.» (44)
Bütün tefsir âlimleri, bu âyet-i kerimenin şeriatın bir çok
temel pren-sibini kapsadığı görüşündedirler. Âyet-i kerimenin muhatabı idare
eden olsun, idare edilen olsun, bütün mükelleflerdir.
Buna göre idarecilerin mazlumu destekleyip hakkını ortaya
çıkar-maları gerekir, bu bir emanettir. Başta yetimler olmak üzere
müslüman-İarın mallarını korumaları gerekir, çünkü o bir emanettir. Âlimlerin
halka dinin hükümlerini öğretmeleri gerekir, bu âlimlerin koruyuculuğuna
tes-lim edilmiş bir emanettir.
Ana-babanın çocuğuna iyi terbiye vererek göz - kulak olması
gere-kir, çünkü çocuk ana - babaya teslim edilmiş bir emanettir.
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:
— Hepiniz ayrı ayrı birer çobansınız, herkes sürüsünden
sorumludur.»
Zehr-ur
Rİyaz adlı kitapta anlatıldığına göre bir kul Kıyamet günü getiririlerek ulu
Allah'ın huzuruna dikilir. Ulu Allah ona «falanın emanetini geri verdin mi»
diye sorar. Kul «hayır, ya Rabbl!» diye cevap verir.
Bunun üzerine Allah bir meleğe emir verir, elinden tutar,
onu ce-henneme götürür ve cehennemin dibine düşmüş olan o emaneti adama
gösterir ve onu ateşe atar. Adam, cehennemin dibine ininceye kadar yetmiş yıl
ateşte batmaya devam eder. Dibe inince orada duran ema-neti alıp yükselmeye
başlar. Cehennemin ağzına çıkınca ayağı kayar, yine batmaya başlar. Sonra yine
yükselir, yine batar. Peygamber'imi-zin (S.A.S.) şefaati sayesinde Allah'ın
lütfu imdadına yetişerek emanet sahibi ona hakkını helâl edinceye kadar bu iniş
çıkışlar ayni şekilde devam eder.
Ebu
Seleme (R.A.) şöyle rivayet ediyor, «bir gün Peygamber'imizle (S.A.S.) birlikte
oturuyorken bir cenaze getirildi, namazı kılınacaktı. Pey-gamber'imiz «üzerinde
borç var mı» diye sordu, «hayır» diye cevap ver-diler. Bunun üzerine cenaze
namazını kıldırdı.
Arkasından
bir başka cenaze getirdiler. Peygamber'imiz yine «borcu var mı» diye sordu,
«evet, var» diye cevap verdiler. Peygamber «arkada bir şey bıraktı mı» diye
sordu, «evet, üç dinar» dediler. Bunun üzerine Peygamber'imiz bu cenazenin de.
namazını kıldırdı.
Derken üçüncü bir cenaze getirdiler, Peygamber'imiz
(S.A.S.) «bor-cu var mı» diye sordu, «evet,» diye cevap verdiler.
Peygamber'imiz «ar-kada bir şey bıraktı mı» diye sordu, «hayır» dediler. Bunun
üzerine «ar-kadaşınızın cenaze namazını siz kılınız» dedi.
(43) Kur'an-ı
Kerim/Ahzab Sûresi,72
(44) Kur'an-ı
Kerim/Nisa Sûresi, 58
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder