edepli olmakla ilgili güzel sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edepli olmakla ilgili güzel sözler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ne Güzel Bir Tefekkür

ilim-kosku-ibretlik-sozler-manidar-sozler-güzel-sozler

Ne Güzel Bir Tefekkür


Gecenin karanlığında uyandı. Kalktı, hemen pencereyi açtı.
“-Sübhânellezî yuhyil mevtâ ve hüve alâ külli şey’in kadîr.”
(Ölüleri dirilten ve her şeye gücü yeten Allâh’ı her türlü eksik ve noksan vasıftan tenzih ederim.) dedi.
Abdest aldı, biraz öyle kaldı. Seccadeye yöneldi, serdi, oturdu.Salavat getirdi, ellerini kaldırdı, boyun büktü, yalvardı. Birkaç damla gözyaşı döktü. İçini tesbihine döktü. Tesbih tanelerini gönlüne doldurdu, gönlü tesbih oldu.
Elini semânın uçsuz bucaksız derinliklerine kaldırdı, heybesini doldurdu.
Tevbe ve istiğfarda bulundu. Bütün zerreleri buna dâhil oldu.
“Estağfirullah el-azim”
(Sen ne kadar yüceler yücesisin, Sen’in mağfiretini dilerim.) derken kendisi küçüldü, küçüldü, eridi, kayboldu.
Sonra huzura alındı. Sanki cennet bahçelerinde salındı. Yüreği yandı, Rabbini hemencecik yanında sandı. Şimdi ne müthiş bir andı.
“-Allâh’ım özledim!..” derken gözünden yaşlar boşandı.
“Lâ ilâhe illâllâhu’l meliku’l hakku’l mübîn”
(Hiçbir ilâh yoktur, sadece apaçık bir hak ve her şeyin sahibi olan Allah vardır.) cümlesini tamamlayamadı.
Ağladı, ağladı…
“Muhammedü’r-Rasûlullâh es-Sâdık’ul va’di’l emîn”
(Va’dine sâdık, güvenilir ve Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed!..) dedi, ferahladı.
Sanki Rasûlullah yanındaydı demin. Salavâta başladı, dili tatlandı, salavât katlandı, o kanatlandı.
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”
(Ey Yüce Allâh’ım!.. Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed’e, O’nun âilesine, ashâbına salât ü selâm olsun!..)
Rasûlullâh’ı görüyormuş gibi gözünde canlandırdı. Ayakları yerden kesildi, sanki Rasûlullâh’ın kalbine girdi.
Orada kendini gördü. Sûreler okuyup Allâh’ın Habîbi’ne hediye etti.
Sonra gecenin derinliğinde, ölümün soğukluğunu düşündü.
“-Tefekkür-i mevt.” dedi.
İçi titredi. Sanki sur üzerine üflendi. Öldü, dirildi, telkin verildi. Kefen biçildi, salâ söylendi.
Azrail’i gördü, sanki yakın tanıdığıymış gibi bir sıcaklık hissetti. Mezara girdi.
Hiç kimsenin olmadığı, yalnızlar ve garipler mekânı burası…
Elhamdülillah, îmânı vardı. Bunun en büyük kâr olduğunu bilse de onu bir korku sardı. Sarardı…
Allâh’ın izniyle amelleri, ona arkadaş olacaktı. Mahşere çıktı, mizana baktı, dizleri titredi, cehennem kükredi.
Rabbinin huzurunda durdu. Ve suâl olundu:
“-Ne getirdin?”
Yutkundu, yutkundu…
“-Gariplik.” diyebildi.
O gün orada Allah, mü’minleri rahmetinin içine alacak elbet… Ama rahmeti gibi gazabı da şiddetli olacak!..
Mücrimler kaçacak yer arayacak, her yer daralacak. O da endişe içinde Rasûl’ünü aradı.
Mahşer meydanında koşuştururken nûrdan bir topluluğa rastladı.
Hepsinin önünde Âlemlerin Efendisi’ni gördü. Kalbini, O’nun kalbine rabtetti.
Öylece kala kaldı. Nebevî feyz, bütün rûhunu sardı. Rabbi’ne yakınlaştı, huzur deryasına daldı.
Bu tefekkürden ayrılıp, biraz önce tattığı beraberliği namazla taçlandırmak istedi. Tam seher vaktiydi.
Üç kalbi birleştirdi. İnsanın kalbi, gecenin kalbi, Kur’ân’ın kalbi… Üç gül derdi.
Birini Rabbi’ne, birini Rasûl’üne, birini üstâdına verdi. İkisi gonca, birisi tam yedi verendi.
Yeniden tesbihini eline aldı. Dili hep damağında kaldı.
“-Allah, Allah, Allah!..” nağmeleri, inci taneleri gibi kalbinden döküldü. Zikrin tadını buldu.
Kalbinde ayrı bir sıcaklık duydu. Zikirle mutmain olmak bu muydu? Mânevî tahsil yapıyordu.
Her sınıfta farklı dersler görüyordu. Kağıt, kalem ve satırlar kullanılmıyordu bu tahsilde…
Derslerin mahalli kalpler ve sadırlar idi.
Diplomasını en büyük muallim olan Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- verecekti.
Heyecanı kat be kat arttı. Rûhunun yelkenleri dalgalandı. Yolun sonu yok, mânevî ufuklar engin…
Bu yolculuk sonsuzluğa, bu yolculuk sonsuz huzura…
Ne mutlu, yüz akı ile âhirete göç edebilenlere!.. Ne mutlu sıratı geçebilenlere, âb-ı Kevser’den doyasıya içebilenlere!..

Kefendeki Mektup


 Kefendeki Mektup

Abdürrahmân bin Avf (r.a) buyurdu.
Hazret-i Ömer bir gece bir tulumu su ile doldurup, arkasına almış, Medîne-i Münevvere köylerine giderken yorulmuş.
Ben dedim ki,
-Ey emîr-el mü’minîn, yorulmuşsunuz! Bana ver, biraz da ben götüreyim.
Buyurdu ki,
-Eğer bugün sen benim tulumumun yükünü götürür isen, yarın benim günâhımın yükünü kim götürür.
Dedim,
-Senin ne yükün var ki, sen Resûlullahın (sav) yolu üzerine yürüyorsun.
Buyurdu ki,
-Ben Resûlullah hazretlerinin dostu o zemân olurum ki, bu hilâfetden başabaş kurtulayım.
Oğulları Abdüllah babasının vefâtlarından bir sene sonra onu rüyâda görmüş. Sabâhleyin başı açık dışarı gelip, Resûlullah (sav) hazretlerinin mescid-i şerîflerine vardı. Seslenip, dedi ki,
-Ey Sahâbîler, toplanın. Babamın selâmını size getirdim. Hepsi toplandılar.
Orada Abdüllah hazretleri buyurdu.
-Dün gece babamı rü’yâda gördüm. Dün geceye kadar, babamın âhırete göç edişi bir sene oldu. Resûlullah (sav) hazretlerine babamı rüyâda göreyim niyyeti ile salevât getirirdim. Fekat, göremezdim. Tâ dün gece gördüm. Babamın yüzü değişmiş.
Dedim,
-Ey baba! Bu ne hâldir. Senin yüzünün rengi kırmızı idi.
Dedi,
-Ey oğul, şimdi kurtuldum. Şimdiye kadar muhâsebede idim.
Dedim.
-Ey baba nasıl hesâb olundun.
-Hesâbın biri bitmeden biri başlıyordu. Hâl bir yere erişdi ki, beyt-ül-mâla âid sadaka develerinin bir yuları var idi. Birçok yerden bağlamışdım. Artık deveye takacak yeri kalmamışdı. Dışarı atmışdım. Cenâb-ı Rabbil âlemînden azarlayıcı hitâb geldi ki, niçin o yuları atdın. Müslimânların malını zâyi etdin.
-Ey baba, bu itâbdan ne sebeble kurtuldun.
Dedi ki,
-Ey oğul! O mektûb sebebi ile ki, sana demişdim. Bu mektûbu benim kefenim arasına koy.
O mektûb şu idi.
Bir gün Hasen ve Hüseyn (r.anhüma) hazretleri babamın yanına geldiler. Selâm verdiler. Oturdular. Babam, müslimânların işi ile meşgûl idi. Selâmlarını işitmedi. Sonra işi bitdi.
-Buraya gelin.
Onlar dediler,
-Biz selâm verdik.
Babam dedi,
-İşitmedim.
Babam kalkdı. Onların yanına vardı. Onların ikisi de ayağa kalkdılar. Babam ikisinin de elini öpdü. Hazîne ile meşgûl olan hizmetkâra buyurdu ki,
-İki kaftan getir.
Her birini birine giydir. Onlardan sonra özr dileyip, dedi ki,
-Bizden râzı olun ki, bilmedik, kusûr etdik.
Hasen ve Hüseyn (r.anhüma), babalarının huzûrlarına vardılar.
Dediler ki,
-Emîr-ül mü’minîn Ömer bize elbise verdi.
Hazret-i Alî (k.v) çok memnûn oldu ve buyurdu ki,
-Geri Emîr-ül mü’minîn huzûruna gidiniz. Söyleyin ki, bizim babamız der ki, Resûlullah (sav) hazretlerinden işitdim. Resûlullah buyurdu ki, (Ömer hayâtda iken, İslâmın nûrudur. Dünyâdan gidince de Cennet ehlinin çirâğıdır.)
Hasen ve Hüseyn (r.anhüma) geldiler, haber verdiler.
Hazret-i Ömer (r.a) dedi ki,
-Siz ikiniz de onu babanızdan işitdiniz mi?
Dediler,
-Evet.
Hazret-i Ömer oğluna dedi ki,
-Yâ Abdüllah! Divit ve kalem ve kâğıd getir. Hasen ve Hüseynin (r.anhüma) babaları Alîden (ra) işitdikleri ve onun Resûlullahdan (sav) (Ömer hayâtda iken islâmın nûru, dünyâdan gidince de Cennet ehlinin çirâğıdır) buyurduğunu ve üçünün şehâdetlerini yaz.
Üçünün de şehâdetlerini yazdılar.
Sonra, oğluna:
-Ey Abdüllah! Bunu, ben vefât edince, kefenim arasına, göğsüm üzerine koy ki, zor durumda kalınca imdâdıma yetişsin, buyurdu.

Ezanla Namaz Arası

ilim-kosku-ibretlik-sozler-manidar-sozler-güzel-sozler


Ezanla Namaz Arası

Torunu, bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla sorar:
“Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?”
Dede tatlı bir gülücükle:
“Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum.” deyince torun:
“Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?”
“Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır.” diye dede biraz daha açar ilk sözünü. Torun yeniden sorar:
“Namazsız ezan ve ezansız namaz” ne demek dedeciğim?
Dede torununa şefkatle açıklar:
“Bak yavrum, geçen hafta komşumuzun çocuğu doğdu. O çocugun kulağına ben ezan okudum, hatırladın mı?”
– Evet, dedeciğim.
– İşte o ezanın namazı yoktur, sen de gördün ki namaz kılmadık.
– Haklısın dedeciğim, şimdi fark ettim.
– Pekiyi geçen ay dayın vefat ettiğinde onun cenazesini bizim camiye getirdiğimizde sen de vardın. Hatırlarsan dayın için cenaze namazı kıldık hep beraber.
– Evet dedeciğim, yengem cok ağlamıştı.
– Dikkat ettiysen o namaz için ezan okunmadı, çünkü cenaze namazının ezanı olmaz.
Aslında cenaze namazının ezanı merhum dayın doğduktan sonra minik bir bebekken kulağına okunmuştu diye düşünebilirsin. İşte yavrum hayatımız bu namazsız ezanla başlar ve bu ezansız namazla sona erer, ama bu sona eriş bir başka baslangıca işaret eder.
“Hayat, Ezanla namaz arası kadar sürer ”
Sakin sana verilen ömür sermayesini ziyan etme yavrucuğum.
Ömrünü hayırlı işlerle dolu dolu geçir, bir nefes bile boşluk bırakma!
Rabbim ezan ve namaz arası kadar huzurlu bir yaşam vaad eder hepimize inşallah

Geç Kılınan Namaz


Nasihat Sozleri    Bilge Sözleri    Secme Sozler    Hikmetli Sozlerr    Büyük Düşünür Sozleri          Mukemmel Sozler    Güzel Sozler  Can Dündar Sozleri   Atilla İlhan    Can Yücel Sözleri    Cemal Sureyya

 Geç Kılınan Namaz. 

Anneannesinin sözleri yankılandı kulaklarında: ”Oğlum namaz hiç bu vakte bırakılırmı?” Anneannesinin yaşı yetmişe dayanmış, ama ezan
okunduğu vakit yerinden sıçrar, yaşından beklenmeyecek bir hızla abdestini alır ve namazını kılardı.
Kendisi ise,nefsini bir türlü yenemiyordu. Ne oluyorsa, hep… namaz son dakikalara kalıyor, bu sebeple namazını alelacele eda ediyordu. Bunu düşünerek kalktı yerinden, gözü saate kaydı. Yatsı ezanının okunmasına on beş dakika kalmıştı. Başını her iki yöne pişmanlıkla sallayarak, “Yine geciktirdim namazı.” dedi kendi kendine.
Kıvrak hareketlerle abdestini aldı ve daha elini yüzünü tam kurulamadan kendisini odasına attı. Mecburen, hızlı hareketlerle namazı eda
etti. Tesbihatını yaparken anneannesini düşünmeden edemedi. “Bu halimi görse, tatlı-sert kızardı yine bana.” dedi. Çok seviyordu onu …Hele öyle bir namaz kılışı vardı ki, onu hep bir gökkuşağı hayranlığıyla seyrederdi. Namazda öyle bir mahviyeti vardı ki… hicabından renkten renge girerdi.
O gün akşama kadar derse girmişti. Müthiş bir ağırlık vardı üzerinde. Duasını yaparken, başını ellerinin arasına alıp secdeye durdu. Namazdan sonra bir süre bu şekil tefekkür etmeyi severdi. Gözleri kapanır gibi oldu. “Ne kadar da yorulmuşum.” dedi. Daldı gitti öylece….
Kıyamet kopmuştu. Mahşeri bir kalabalık vardı. Her yön insanlarla doluydu. Kimi dona kalmış, hareketsiz bir şekilde etrafı izliyor; Kimi sağa sola koşturuyor, kimisi de diz çökmüş, başı ellerinin arasında bekliyordu. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyor, adeta kafesinden kurtulmaya çalışıyor,soğuk soğuk terler döküyordu. Hayattayken kıyamet, sorgu sual ve mizan hakkında çok şey duymuş ve ahiret hayatı adına bu kavramlar kendisi için köşe taşı olmuşlardı. Ama mahşer meydanında ki ürperti, korku ve bekleyişin bu denli dehşet vereceğini düşünmemişti.
Hesap ve sorgu devam ediyordu. Bu arada onun ismini de okudular. Hayretle bir sağa, bir sola baktı. “Benim ismimi mi okudunuz?” dedi dudakları titreyerek…..
Kalabalık birden yarılmış, bir yol olmuştu önünde. İki kişi kollarına girdi. Mahşer meydanının vazifelileri oldukları belliydi. Kalabalık arasından şaşkın bakışlarla yürüdü. Merkezi bir yere gelmişlerdi. Melekler her iki yanından uzaklaştılar. Başı önündeydi. Bütün hayatı, bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden….” Şükürler olsun ” dedi, kendi kendine ve devam etti; ” Gözlerimi dünyaya açtım,Hep hizmet eden insanları gördüm. Babam sohbetlerden sohbetlere koşuyor, malını islam yolunda harcıyordu. Annem eve gelen misafirleri ağırlıyor, yemek sofralarının biri kalkıp, bir yenisi kuruluyordu.
Ben ise, hep bu yolda oldum. İnsanlara hizmete çalıştım. Onlara Allah’ı anlattım. Namazımı kıldım. Orucumu tuttum. Farz olan ne varsa yerine getirdim. Haramlardan kaçındım. “Kirpiklerinden aşağı gözyaşları
dökülürken, “Rabbimi seviyorum, en azından sevdiğimi zannediyorum.” Diyordu. Ama bir yandan da “O’nun için ne yapsam az, Cennet’i kazanmama yetmez.” Diye düşünüyordu.Tek sığınağı Allah’ın rahmetiydi.
Hesap sürdükçe sürdü. Boncuk boncuk terliyordu. Sırılsıklam olmuş, zangır zangır titriyordu. Gözleri terazinin ibresindeki neticeyi
bekliyordu. Sonunda hüküm verilecekti. Vazifeli melekler ellerinde bir kağıt, mahşer meydanında ki kalabalığa döndüler. Önce ismi okundu. Artık ayakları tutmaz olmuştu. Neredeyse yığılıp kalacaktı. Heyecandan gözlerini kapamış, okunacak hükme kulak kesilmişti.
Mahşeri kalabalıktan bir uğultu yükseldi. Kulakları yanlış mı duyuyordu? İsmi cehennemlikler listesindeydi. Dizlerinin üstüne yığıldı. Hayretten dona kalmıştı.” Olamaaaazzzz ” diye bağırdı. Sağa sola koşturdu. “Ben nasıl Cehennemlik olurum? Hayatım boyunca hizmet eden insanlarla birlikte oldum. Onlarla beraber koşturdum. Hep rabbimi anlattım.” Diyordu.
Gözleri sağanak olmuş, titrek vücudunu ıslatıyordu. Vazifeli iki melek kollarından tuttu. Ayaklarını sürüyerek ve kalabalığı yararak
alevleri göklere yükselen Cehennem’e doğru yürümeye başladılar. Çırpınıyordu. Medet yok muydu? Bir yardım eden çıkmayacak mıydı?
Dudaklarından kelimeler kırık dökük, yalvarmayla karışık döküldü..”Hizmetlerim… Oruçlarım…. Okuduğum Kur’anlar……Namazım….Hiçbiri beni kurtarmayacakmı?” diyordu. Bağıra bağıra yalvarıyordu. Cehennem melekleri onu sürüklemeye devam ettiler. Alevlere çok yaklaşmışlardı. Başını geriye çevirdi. Son çırpınışlarıydı.
Resülullah, “Evinin önünde akan bir ırmak içinde günde beş defa yıkanan bir insanı o ırmak nasıl temizler, günde beş vakit namazda insanı günahlardan öyle temizler.” Buyuruyordu. “Oysa ki benim namazlarım da mı beni kurtarmayacak?” diye düşünüyordu.
” Namazlarım…..Namazlarım….Namazlarım.” diye diye hıçkırdı. Vazifeli melekler hiç durmadılar. Yürümeye devam ettiler; Cehennem çukurunun başına geldiler. Alevlerin harareti yüzünü yakıyordu. Son bir defa dönüp geriye baktı. Artık gözleri de kurumuştu. Ümitleri sönmüştü. Başını öne eğdi. İki büklüm oldu.
Kollarını sıkan parmaklar çözüldü. Cehennem meleklerinden birisi onu itiverdi. Vücudunu birden bire havada buldu. Alevlere doğru düşüyordu. Tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el kolundan tuttu.
Başını kaldırdı. Yukarıya baktı. Uzun beyaz sakallı bir ihtiyar onu düşmekten kurtarmıştı. kendisini yukarıya çekti. Üstündeki başındaki tozu silkerek ihtiyarın yüzüne baktı.
“Siz de kimsiniz ?” dedi.
İhtiyar gülümsedi: ” Ben senin namazlarınım.”
“Neden bu kadar geç kaldınız ?Son anda yetiştiniz. Neredeyse düşüyordum.”dedi….
İhtiyar yüzünü gererek, tekrar güldü; Başını salladı;
” Sen beni hep son anda yetiştirirdin, …hatırladın mı?
Secdeye kapandığı yerden başını kaldırdı. Kan-ter içinde kalmıştı. Dışarıdan gelen sese kulak kabarttı. Yatsı ezanı okunuyordu.Bir ok gibi yerinden fırladı. Abdest almaya gidiyordu

Agizdaki-Tasin-Hikmetii


ibretlik çok kısa hikayeler ibretlik kısa dini hikayeler ibretlik kısa dini sözler ibretlik dini kısa filmler ibretlik evlilik kıssaları ibretlik kısa filmler

Ağızdaki Taşın Hikmeti Dini Hikayeler


Birgün Hazret-i Ebû Bekr (r.a), hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin (s.a.v.) huzûr-ı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekre edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitdi. Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki: 

- Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susu, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir. 

Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 's.a.v.' buyurdu ki: 

- Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîs-i la'înin olduğu yerde, ben durmam. 

Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a) ondan sonra, vaktli vaktsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zemân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyliyeceği zemân, o sözü kendi kendine nice zemân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyliyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi. 


Sayfamızda abdulkadir geylani hazretleri sözleri, abdulkadir geylani hz sozleri, Bılge Sozleri, bilge sözleri cemal safi, cüneyd-i bağdadi sözleri, dervişin görmeyen gozleri, dini büyük sözler, dini büyüklerden sözler, dini sözler hadisler resimli, edebi sözler 2015, edepli olmakla ilgili güzel sözler, hadisler kısa, ibretlik dini kısa filmler, ibretlik evlilik kıssaları, ibretlik kısa aşk sözleri, ibretlik kısa bir hikaye, ibretlik kısa dini hikayeler, ibretlik kısa dini sözler, ibretlik çok kısa hikayeler, bulunmaktadır. Sayfamıza Yorum yazarak bizlere fikir önerebilir destek olabilirsiniz 

Hayirlisini-Ver-Allahim-Bizlere

ibretlik kısa hikayeler video kısa ibretlik hayat hikayeleri ibretlik islami kıssalar dini ibretlik kıssalar namazla ilgili ibretlik kıssalar ölümle ilgili ibretlik kıssalar kısa ibretlik kıssalar


Hayırlısını Ver Allahım
Dini Hikayeler
"Kim Allâh'tan korkarsa, Allâh ona bir çıkış yolu ihsân eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allâh'a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allâh emrini yerine getirendir. Allâh her şey için ölçü koymuştur." (Talak, 2-3)

Fatma hanım, sırtına ekin destesini aldı ve düşünceyle ilerlemeye başladı. Birden kayınvâlidesinin sesiyle kendine geldi: 
"-Kız Fatma çabuk buraya gel. Sarı inek doğuruyor, yardım et!.." 
Can havliyle sırtındaki destesini indirdi ve ahıra koştu. 
Aman Yâ Rabbi… Hayvan da olsa, ne kadar acı çekiyordu. Fatma hanım, kayınvâlidesiyle birlikte hayvanın doğum yapmasına yardım ediyordu. Kayınvâlidesi:
"-Bir hayli zor olacak galiba!.." dedi.
"-Evet zora benziyor. Dana toplu herhâlde." diye mırıldandı Fatma hanım da…
Fatma, hayvan acı çekmesin diye şifâ âyetlerini, ardından bildiği bütün sûreleri okumaya başladı. Kayınvâlidesi:
"-Deli kız, ineğe de okunur mu?" dedi. Fatma ise:
"-Ana bak, çok acı çekiyor, yüreğim dayanmıyor." diye cevap verdi, gözyaşlarıyla... Bir saat zorlu bir çabanın ardından, sarı kızın bir tosunu oldu. Sarı kız hemen şefkatle onu yalayıp kokladı. 
Fatma'nın bütün merhameti, sanki gözlerinden yaşlarla ılık ılık akıyordu. Kayınvâlidesi:
"-Bak, ineğin bile yavrusu oldu. Dört senedir bu kapıdasın, bir torun veremedin kucağımıza!" dedi. Fatma ise:
"-Allâh hayırlı evlat versin, ana." dedi. Kayınvâlidesi ise:
"-Hayırlı, hayırsız!.. Bir evlâdın olsun. Bizi ele güne dil ettin ya!.." dedi öfkeyle…
Fatma, ikindi namazından sonra duâ için secdeye vardı ve: 
"Rabbim dört yıldır senden hayırlı evlâd istiyorum. Olmuyor Rabbim! Hep hayırlı istiyorum, ben âciz hâlimle nasıl hayırsız bir evlâtla baş edebilirim. Ben kendimi ıslâh edemezken onu nasıl ıslâh edeyim." diye gözyaşlarıyla yıkanan, salavâtlarla taçlanan duâsını bitirdi.
Dört kez hâmile kalmış, ama hepsini kaybetmişti. Ve ısrarla "hayırlı evlat ver" diye duâ etti, etti. Birkaç ay sonra rüyasında bir ses:

"-Kızım, hayırlı bir kız evlâdın olacak, adını Hediye koy." dedi. O, yine hep "hayırlısını" istedi. Nihâyet Allâh'ın lutf u keremiyle yavrucuğuna kavuştu. İsmini, Ayşe Hediye koydu. 
Yalnız Ayşe durmadan hasta oluyor, her gece doktora götürüyorlardı. Fatma hanım, geceleri nefes alıyor mu diye sürekli onu dinliyordu. Uyku nedir bilmez oldu. Bir gece yine doktora götürdüler. Doktor: 
"-Kızım, sen bu çocuğa köyün zor imkânlarında bakamazsın, bünyesi çok zayıf ve hassas, ölür! Benim de yıllardır çocuğum olmuyor onu bana ver!" dedi. 
Fatma'yı bu teklif iyice bunalttı ve:
"-Aslâ!" dedi. Ve çocuğuyla birlikte eve döndüler. O gece, iki rekat hâcet namazı kıldıktan sonra Rabbine yalvardı, duâ etti:

"-Rabbim, bu evlât hayırlı olacaksa onu bana nasip edip sevindir. Bende büyüsün, bir yetimle evlendirip onu sevindireyim." diye duâ etti. Seccâdesini toplarken:

"-Veren de O, alan da O, bize sadece duâ düşer." dedi.

Ayşe, günden güne iyi oluyordu ve gün geçtikçe büyüdü, şirin bir kız oldu. Allah, Fatma hanıma ardı ardına dört evlat daha ihsân etti. O, hep:

"-Hayırlı olursa nasip et, hayırsızsa ben nasıl onu ıslâh ederim, ben kendimi bile ıslâh edememişken!.." diye duâ etmeye devam etti.

Ayşe, ilkokulu bitirince Kur'ân Kursuna verdiler. Orada çok başarılıydı. Edebiyle, ahlâkıyla, çalışkanlığıyla kendini sevdirmişti hocalarına. Hocaları hâfızlığa başlatmak için ısrar ediyorlardı. Çünkü hıfzı çok kuvvetliydi. Ayşe ise "ya onun hakkını veremezsem, Rabbimin huzûruna nasıl çıkarım" diye iç hesapları yapıyordu. Ve nasiptir, bu düşünce sebebiyle hıfzına başlamadı.

16 yaşındaydı, güzelliği ve edebi onu akranlarından ayırıyordu. Yaşı küçüktü, ama çok tâlibi vardı. Bir gün bir genç talip oldu, âilesi oldukça varlıklıydı. Diğer taraftan da fakir, anasız babasız bir genç tâlipti:

"-Öğretmenlik imtihanlarına girdim. Kazanırsam elimde tek hünerim o… Başkaca verecek hiçbir şeyim yok." dedi.

İki taraf için de zaman istediler. Fatma hanım, kızına:

"-Ben çok yokluk gördüm, sen görme kızım. Fakir olan çocuk, kendine başkasını bulsun. Seni böyle göz göre göre yokluğa atamam." dedi.

Karar verildi. Ertesi gün, zengin gencin âilesine haber verilecekti. Fatma hanım, o gece rüyâsında Kâbe'nin duvarlarını sıvıyordu. Fakir genç de sırtında harç taşıyıp, ona yardım ediyordu. Böylece Kâbe'yi sıvayıp bitirdiler. Uzaktan bir ses duydu:

"-Bir yetimi sevindirmek Kâbe'yi inşâ etmek gibidir. Kızım verdiğin sözü unutma, yetimi sevindir. Allâh onu mübârek kılsın."

Bu sesi tanımıştı. 16 yıl önce yine rüyâda kendine çocuğunun olacağını müjdeleyen sesti. Uyandı ve rüyâsını kızına anlattı. Ayşe ise:

"-Anneciğim sen her zaman en hayırlısını istersin, Rabbimden. Bu apaçık bir rüya!.. Rabbim gönül evlerimizi lutfuyla zengin kılsın." dedi.

Kur'ân sadâları içinde düğün yapıldı. Her şeyin en sâdesi seçilmişti evi için... Bir takısı yoktu Ayşe'nin, ama gönlü îmân dolu bir hazineye sahip olduğu için Allâh'a duâ ediyordu.

Unutmayalım biz insanoğlu çok âciziz. Neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemiyoruz. Âyet-i kerimede buyurulduğu üzere, bazen: "Hayır ister gibi ısrarla şerri istiyoruz." Onun için Rabbimizden, her zaman her şeyin en hayırlısını isteyelim.

"Ey Rabbimiz! Bizi Sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de Sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet usûllerimizi göster, tevbemizi kabul et. Zîrâ, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli olan ancak Sen'sin." (Bakara, 128)


Sayfamızda abdulkadir geylani hazretleri sözleri, abdulkadir geylani hz sozleri, Bılge Sozleri, bilge sözleri cemal safi, Bizlere, cüneyd-i bağdadi sözleri, dervişin görmeyen gozleri, dini büyük sözler, dini büyüklerden sözler, dini sözler hadisler resimli, edebi sözler 2015, edepli olmakla ilgili güzel sözler, hadisler kısa, Hayırlısını Ver Allahım, ibretlik kısa fıkralar, ibretlik kısa film, ibretlik kısa hikaye, ibretlik kısa hikayeler, bulunmaktadır. Sayfamıza Yorum yazarak bizlere fikir önerebilir destek olabilirsiniz.

Abdestsiz-Nobet-Tutmam-Asla

ibretlik kısa aşk sözleri ibretlik kısa bir hikaye ibretlik çok kısa hikayeler ibretlik kısa dini hikayeler ibretlik kısa dini sözler ibretlik dini kısa filmler ibretlik evlilik kıssaları ibretlik kısa filmler

Abdestsiz Nöbet Tutmam

Sultan İkinci Abdülhamid Han zamanında, Sarayda gece gündüz nöbet tutan hassa askerleri vardı. Bu nöbetçilerin geleneksel olarak geceleyin bir seslenişleri yankılanırdı etrafta: 

- Kimdir o?

- Kim var orda?.. Hiç kimse yoktur ama onlar sanki birilerini görüyormuş gibi, belli aralıklarla hep seslenirlermiş... Böylece devamlı uyanık durduklarını ve vazife başında olduklarını duyururlarmış. Ayrıca bu askerler her saat başı nöbeti başka arkadaşlarına devrederlermiş. Bir gece, yine nöbet yerinden sesler duyar Padişah:

- Kimdir o?

- Kim var orda?..

Aradan 1 saat geçmesine rağmen, yine aynı ses bağırır:

- Kimdir o?
- Kimdir var orda?..
Padişah'ın dikkatini çeker. Bu ses, bir saat geçtiği halde değişmemiştir. Halbuki her saat başı nöbetçi değişmelidir. Bir müddet bekler ve tekrar sese dikkat kesilir. Hayret, ses önceki sestir. Nöbetçi niçin değişmemiştir? Sultan Abdülhamid Han, hemen ilgilileri çağırtır ve durumu öğrenmek istediğini söyler. Çünkü kendisine karşı düzenlenmiş müthiş bir bombalı suikasttan kıl payı kurtulmuştur. Ve bu olay daha çok yenidir. Acaba yine bir Ermeni oyunu mu tezgâhlanıyor?

Biraz sonra saatinde değişmeyen nöbetçi, Padişah'ın huzurundadır. Heyecan ve korku ile yüzü yerde beklemektedir.

Padişah sorar:

- Sen kaç saattir nöbettesin?

- Bir buçuk saate yaklaştı, Hünkârım.

- Niçin saat başında vazifeni devretmedin?

- Hünkârım, benden sonraki arkadaş rica etti, onun yerine de nöbet tutuyorum.

- Niçin? Neden usulü çiğniyorsun?

O yiğit Mehmetçik utançla indirir mübarek başını. Ürkekliği iyice artar, söylemek istemez. Fakat Padişah'ın ısrarı üzerine şöyle konuşur:
- Padişah'ım, benden sonraki nöbetçi ihtilâm olmuş. "Ben bu halde iken Halife-i Müslimîn'in korunmasında vazife alamam. N'olur, sen benim yerime de nöbet tut, sonra da ben senin yerine tutarım" dedi. Ben de kabûl ettim. 

Mehmetçiğin bu inceliği Sultan Abdülhamid Han'ın çok hoşuna gider. Sabahleyin hemen gusülsüz nöbet tutmayan askeri huzuruna getirtir. Geceki davranışından duyduğu memnuniyetini ifade eder.



Sayfamızda Abdestsiz Nöbet Tutmam, abdulkadir geylani hazretleri sözleri, abdulkadir geylani hz sozleri, Asla, Bılge Sozleri, bilge sözleri cemal safi, cüneyd-i bağdadi sözleri, dervişin görmeyen gozleri, dini büyük sözler, dini büyüklerden sözler, dini sözler hadisler resimli, edebi sözler 2015, edepli olmakla ilgili güzel sözler, hadisler kısa, ibretlik kısa hadisler, ibretlik kısa hikaye, ibretlik kısa hikayeler, ibretlik kısa hikayeler dini, ibretlik kısa hikayeler facebook, bulunmaktadır. Sayfamıza Yorum yazarak bizlere fikir önerebilir destek olabilirsiniz. 

İNSANLIĞIN YANSIMASI

İNSANLIĞIN YANSIMASI

yankDağlık bir bölgede bilge çırağıyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla “Ah!” diye bağırır.
Dağdan, ‘Ah!’ diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla:
“Sen kimsin?” diye bağırır ama aldığı tek yanıt; ‘Sen kimsin?’ olur.
Çocuk bu yanıta kızar ve:
“Sen bir korkaksın!” diye bağırır.
Dağdan aldığı yanıt, ‘Sen bir korkaksın!’ olur.
Ustasına bakar ve:
“Ne oluyor?” diye sorar.
“Oğlum dikkat et,” diyen bilge vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır. Ses, ‘Sana hayranım,’ diye yanıtlar.
Usta, “Sen harikasın!” diye bağırdığında, bu kez dağdan, ‘Sen harikasın!’ yanıtı gelir. Çırak şaşırmıştır. Ama hâlâ ne olduğunu anlayamamıştır.
Bilge açıklar:
“Oğlum, insanlar buna yankı derler; ama gerçekte yaşamın ta kendisidir. Yaşama ne verirsen, sana onu yansıtır. Yaşam senin davranışlarının aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan, insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen hoşgörülü ve sabırlı olmalısın. Oğlum, yaşamda ne ekersen, onu biçersin. Bu doğa yasası, yaşamın her yönü için geçerlidir.
“İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz. İnsanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka bir şey değildir.”

Yagmur-Duasi-İbretlik-Hikayeler

 YAĞMUR DUASI

dini büyük sözler, dini büyüklerden sözler, dini sözler hadisler resimli, edebi sözler 2015İstiklal  Savaşının önde gelen komutanlarından  Kâzım Karabekir Paşa (ö.1948) anlatıyor:
14 Mayıs (1922) Kağızman’dan otomobil ile yedi saatte Iğdır’a geldik. Iğdır büyük ve oldukça mamur bir kasabacık. Bağlı-bahçelik, büyük bir düzlük ortasında. Hayli zaman yağmur yağmadığından ekmekfiyatlanmış, halk  ızdırap içindeydi. Bazıları yanıma geldiler:
  • Paşa yağmursuzluktan kırılıyoruz. Seni çok işitiyoruz, dindarsın, iyisin, bize medet et, dediler.
  • Düşüncelerinize teşekkür ederim. Fakat medeti Allah’tan istemeli. Ben sizin için dua ederim. Siz de kalplerinizi Allah’a bağlayın ve yalvarın. İnşallah hayırlı bir yağmur gelir, dedim.
  • Bu gün de yağmur gelmezse mahvolduk, kıtlık muhakkaktır. Zaten fakir fukara ekmeksiz kaldı, dediler.
Halk dağılmıyor, benim kendi huzurlarında dua etmemi rica ediyordu. Hayatımda müthiş tehlikelerden ve sıkıntılardan, samimiyetli ruhumla, mümkün olanı yaparak ve sonunda faniye değil, Beka’ya rapt-ı kalp ederek sıyrılmıştım.  Iğdır halkını kurtaracak, elimde hiçbir vasıta yoktu. Onlar da benden dua istiyorlardı. Vaktiyle yağmur duasını öğrenmiştim. Ekriya duadan sonra yağmur yağdığını işitirdim. Birkaç misalini de görmüştüm. Halkın samimi ısrarı üzerine de kalbimi tamamıyla Cenab-ı Allah’a bağladım ve yalvardım.
  • Siz de bir kere “amin” deyiniz ve gidiniz. Umarım ki Allah yardımcınız olacaktır, dedim.
Ve halkı selamlayarak ikametgâhıma çekildim, sonra halk da dağıldı. Biraz istirahatten sonra  akşama doğru çarşıya yaya çıktım. Tam çarşı ortasına geldiğimiz zaman bir yağmur başladı.  Her taraftan yayılan haykırmalar ve dualar, yağmur sesine latif bir nağme katıyordu.


Bu hadise bana Kars’ın zaptı anından daha fazla tesir yaptı. Kıtlıktan kurtulan halkın sevinci, Ermeni satırından kurtulanlarınkinden pek fazla oldu. Yağmur lâzımı kadar yağdı. Halktan aldığım dua, belki yedi ceddime kâfi gelecektir.



Sayfamızda abdulkadir geylani hazretleri sözleri, abdulkadir geylani hz sozleri, Bılge Sozleri, bilge sözleri cemal safi, cüneyd-i bağdadi sözleri, dervişin görmeyen gozleri, dini büyük sözler, dini büyüklerden sözler, dini sözler hadisler resimli, edebi sözler 2015, edepli olmakla ilgili güzel sözler, hadisler kısa, YAĞMUR DUASI,  bulunmaktadır. Sayfamıza Yorum yazarak bizlere fikir önerebilir destek olabilirsiniz 

NASIRLI ELLER

NASIRLI ELLER

ellYıl 1971.. Bir bahar günü, otobüsle Düzce’den şehir dışına gidiyordum. Bir durakta adamın biri içeri girdi, selamverip yanıma oturdu. Adam, benden iki misli yaşlı görünüyordu. Ben ise yirmiüç yaşlarında bir talabeydim.
Kısa bir sohbetten sonra, kendisinin çiftçilikle uğraşan çalışkan bir köylü olduğunu anladım. Çok samimi bir hali vardı. İlk defa görüşmemize rağmen, kırk yıllık ahbab gibi sohbet ediyorduk.
Bu arada onun bir hali dikkatimi çekti. Ellerinin içini hep kapalı tutuyor, benden gizlemeye çalışıyordu. Bunu anladığımı fark edince de duramadı, sebebini açıkladı:
– Kusura bakmayın. Ellerimi göstermeye utanıyorum. Biz tarla-toprak işlerinde çalışıyoruz. Kök ve otları yoluyoruz. Ellerimiz de böyle nasır bağlıyor.
Ellerini açıp gösterdi. Hayatta böyle bir el görmemiştim, bir daha da görmedim! Ellerinin içi, parmak uçlarına kadar neredeyse bir santim uzunluğunda, kapkara ve diken kökü gibi nasır uzantılarıyla kaplıydı.
Bu çilekeş adama dedim ki:
– Siz bu ellerle değil utanmak, iftihar etmelisiniz. Çünkü medeniyetler varlığını bu ellere borçludur. Eğer nasırlı eller olmasaydı ne gemiler yüzer, ne uçaklar uçar, ne de şu otobüs yürürdü. O eller olmasaydı ekinler ekilmez, mahsuller biçilmez, insanlar yiyecek ekmek bulamazdı. Nasırlı eller, medeniyetlerin mimarı şerefli ellerdir.
O ellerin sahibi, bu sözlerden son derece memnun kaldı ve rahatladı. Bana tekrar tekrar dualar ve teşekkürler etti. Nihayet kavşakta ineceğim sırada, saygıyla elimi öpmeye kalktı. Fakat ben ondan önce davrandım; o nasırlı elleri öptüm ve arabadan indim.

Edepli Sözler


  • Hikmetli Sözler
    ‎" İki nimet vardır ki insanların çoğu onun kıymetini bilmezler : Vücut sağlığı, vicdan rahatlığı... (H.z.Muhammed.S.A.V) .
  • Hikmetli Sözler
    Aziz ve Celil olan ALLAH buyurmuştur ki:"Kulum,Beni andığı ve dudakları Benim için kımıldadığı an Ben kulumla beraberim."
  • Hikmetli Sözler
    Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan,ALLAH'da senin mutluluk ışığını söndürür. "Hz.Muhammed"(sav)
  • Hikmetli Sözler
    "Babalarınızı terk etmeyiniz. Her kim babasını reddederek terk ederse, nankörlük yapmış olur." Hadis-i Şerif [Müslim]
  • Hikmetli Sözler
    ''Zevcelerinizi Dövmeyiniz, Onlar Sizin Köleniz Değildir!. {HZ.MUHAMMED s.a.s.}
  • Hikmetli Sözler
    Bu güzel cuma gününde, RAHMETİN gök yüzünden yağarken,Sana açılan elleri dualarımızı boş çevirme ALLAH'IM.AMİN
  • Hikmetli Sözler
    Aklına yanlızlık gelmesin,mesafeler yalandır.Acılar yüreğini burkmasn,dünya imtihandır.Sığın o"RABBE"ki cezası bile lütfundandır.
  • Hikmetli Sözler
    ‎" Ölüyüm ama mezarda değilim. Diriyim ama hayatta değilim. (Hz.Mevlana) "
  • Hikmetli Sözler
    Söyle Oralara....Senin Değerini Bilsin…Oralar Güzelse Eğer...Tek Sebebi ''SEN'sin !"~Mevlana~
  • Hikmetli Sözler
    Düşmanın Attığı Taştan Çok, Dostun Attığı Taş Yaralar ... Çünkü İlki Nereye İsabet Ederse Etsin İkincisi Daima Kalbe İsabet Eder
  • Hikmetli Sözler
    SÖZDEN AĞIRI YOKTUR... BEDEN ÇOK YÜKÜ TAŞIR DA, GÖNÜL HER SÖZÜ TAŞIYAMAZ...!!
  • Hikmetli Sözler
    Aklına yanlızlık gelmesin,mesafeler yalandır.Acılar yüreğini burkmasn,dünya imtihandır.Sığın o"RABBE"ki cezası bile lütfundandır.
  • Hikmetli Sözler
    ‎" Ey Gönül! Bilmez misin gözler sebepsiz yaşarmaz. Dudaklar sebepsiz kurumaz. Gönülde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz! "
  • Hikmetli Sözler
    Ey Gönül! Âşık olunca kalbin öyle çok yüksek sesle atar ki, aklının sesini asla duyamazsın..[ Hz. MevLana ] ♥ ♥ ♥
  • Hikmetli Sözler
    İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme; duydukları senin sesin, fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir.Hz. Mevlana
  • Hikmetli Sözler
    Dert Etme; Herşeyin AZ olsun.. Kazandıkların ZOR olsun.. Ama HELAL olsun..!!!
  • Hikmetli Sözler
    SUSTUM ve Sana havale ettim RABBİM, bilirim ki Sen herşeyin en iyisini bilensin, karşılıklarını ben değil sen verirsin..
  • Hikmetli Sözler
    Her eksilen gün, sana bir gün daha yaklaşmaktır.. YA''RABBİM ..HUZURUNA GÜZEL AMELLERLE GELEBİLMEYİ NASİP EYLE BİZLERE...!
  • Hikmetli Sözler
    Kelimenin bittiği yerde konuş ecelle ; De ki, bildiğim tek söz, ALLAH azze ve celle...
  • Hikmetli Sözler
    Aşk nedir bilir misin? Namazdaki buluşma anım, kıyamdaki utanışım ve secdemdeki Gözyaşlarımdır...
  • Hikmetli Sözler
    Evlenin ama sakın boşanmayın, çünkü boşanmak Allahın arşını titretir..[İmam Sadık k.s.]
  • Hikmetli Sözler
    Sayısız günahlarımızı affeden Allah'ın bir kulu olarak, neden bir suçu bağışlamayayım? Kenan Rifai
  • Hikmetli Sözler
    Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine ya Mevlasını özlemiştir ya da Mevlası onu. .!!
  • Hikmetli Sözler
    Ulaşamayacağını bile bile neden O'nu arıyorsun? derler... Bende derim ki; Ölecegimi bile bile neden yaşıyorsam,o yüzden
  • Hikmetli Sözler
    Siz Ne Kadar Namuslu Olursanız, Kadınlarınız da O Kadar İffetli Olurlar.. Hz. Muhammed (s.a.v.)
  • Hikmetli Sözler
    Ey Rabbimiz! Senden Gelecek Her Hayra Muhtacız. Her Şeyde Hayır Görecek Bir Göz, Her Hayrı Göğüsleyecek Bir Gönül Ver Bize.."
  • Hikmetli Sözler
    ‎"En çok seni sevmeyeceğim elbet, senden çokları da olacak.. Böyle küçük elleri, ayakları, avucumda kaybolacak.."
  • Hikmetli Sözler
    Ne sözleriyle Seni Etkileyene, Ne de Göze Hitap Edene Aldan, Sen Sen Ol, Sadece ALLAH yolunda Yüreğini Titretene Bağlan...!
  • Hikmetli Sözler
    Ey beni Yobaz Gören Nasipsiz.. !Unutmaki Ben Sana Değil Seni yaradana Aşığım. Çünkü o Sabret diyor Ondandır Suskunluğum...
  • Hikmetli Sözler
    Ey beni Yobaz Gören Nasipsiz.. !Unutmaki Ben Sana Değil Seni yaradana Aşığım. Çünkü o Sabret diyor Ondandır Suskunluğum...
  • Hikmetli Sözler
    Dün Çimen Benim Ayaklarımın Altında İdi, Bugün Üstümde Bitiyor.. Görüyor Musun? Toprak Günahlardan Başka Herşeyi Örtüyor..!!
  • Hikmetli Sözler
    İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme; duydukları senin sesin, fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir.Hz. Mevlana
  • Hikmetli Sözler
    Ey gözyaşı! Madem ki gözümün kapısından çıktın gidiyorsun, bari sevgilinin kapısına git de başını onun eşiğine koy..(Hz.Mevlâna)
  • Hikmetli Sözler
    Kalp Midir? insana Sev Diyen..Yoksa Yalnızlık Mıdır ?Körükleyen..Sahi Sevmek Nedir?Bir Muma Ateş Olmak Mıdır?Yoksa Yanan ateşe
  • Hikmetli Sözler
    Damla Damla Utancın Gözyaşı Süzülürse Yüzünden, Tevbe Mendiliyle Silip Mağfiret Dile Rabbinden....
  • Hikmetli Sözler
    Damla Damla Utancın Gözyaşı Süzülürse Yüzünden, Tevbe Mendiliyle Silip Mağfiret Dile Rabbinden....
  • Hikmetli Sözler
    Kibir nedir .... Kendisinden habersiz,kendini bilmeyen insanın durumudur.Tıpkı güneşten haberi olmayan buzun kendini birşey
  • Hikmetli Sözler
    “İnsanoğlu düşünceden ibarettir. Gerisi et ve kemikten. Gül ekersen gülistan olur. Diken ekersen dikenlik olur.” {{Hz. Mevlana}}
  • Hikmetli Sözler
    Hüznüme "Dua" sürdüm... Göz yaşlarıma ilaç... Aşk'ın ateşinden gönül harab! Bekliyorum... Taktir senindir YA RAB...
  • Hikmetli Sözler
    İçin Ağlasa Da Kim Duyar Seni ? Kim Anlar Dışardan Olup Biteni? Yusuf'un Yüzünü Görenler Bilir Züleyhanın Kalbine Batan Dikeni.!
  • Hikmetli Sözler
    Kalbi kırmaya tek bir söz yeter. Ama Kırılan kalbi tamir etmeye. Bazen bir ömür yetmez!...
  • Hikmetli Sözler
    Sana Değer Verenler, 'Sessiz Konuştuğunda' Fısıltını Bile Duyabilirler, Diğerleri İse Bağırsan da Çağırsan da Duyup Anlamazlar.!
  • Hikmetli Sözler
    En Hakiki Düşmanlarımız: Kalbimizde Yaşayan Üç Şeydir.. Hırs , Haset Ve Kıskançlıktır...!
  • Hikmetli Sözler
    Unutmayın..! Yaktığınız CAN kadar canınız yanacak ve üzdüğünüz kadar üzüleceksiniz..! Hz.Muhammed (S.A.V)
  • Hikmetli Sözler
    Umursama Dünya GeLse Üstüne , İçinde ßüyüyen ßir Ahın oLsun ; ELbet ßirgün Devran Döner Tersine , Sabrın En ßüyük SiLahın oLsun.
  • Hikmetli Sözler
    kim Yatağa AbdestLi Yatarsa , O Gece ßir MeLek Sabaha Kadar , 'Ya Rabbi ßu KuLunu Affet ' Diye Dua Ederr ! [ Hz Muhammed(s.a.v)
  • Hikmetli Sözler
    Öfke seytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateşi söndüren de sudur. Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın

  • Hikmetli Sözler
    inşaALLAH diyerek ben dileğimi Rabbime aşırdım bekliyorum sabırla... O değilmiki ol deyince oluveren, neylerse güzel eyleyen.!